3 Ay Yürüyerek Seyahat

Seyahat denince aklınıza ne geliyor? Otostop çek, otobüse bin, uçak bileti bul vs… Peki yürüyerek seyahat hakkında ne düşünürsünüz? Hiç aklımda yokken çeyrek sene oldu yürüyerek seyahat ederek Balkan ülkelerini keşfetmeye başlayalı. Kulağa kolay ve hoş geliyor. Zorlukları var elbet. Yine de uygun fiyatlı uçak bileti bulmaktan daha kolay.

Öte yandan yaşadıklarımızı, keşfettiklerimizi, gördüklerimizi, duyduklarımızı düşündükçe ne kadar da uzun görünüyor tüm yol ve geçen zaman.

Einstein’ın kuramını deneyimler gibi bir ruh hali söz konusu.

Çeyrek yıl; geriye dönüp tüm olan biteni gözden geçirmek, biraz hesaplaşmak biraz da öz eleştiri yapmak için uygun bir zaman dilimi.
Tekrardan en başa, ilk güne dönüyorum;
Sırtımda akıllara ziyan büyüklükte ve ağırlıkta bir çanta ile başladım yürüyerek seyahat etmeye. Boynuma asılı bir küçük çanta ve kıçımdaki kot pantolon ise yürüyerek seyahat konforunu iyice düşürmekteydi. 3. gün küçük sırt çantamı, uzun kollu kışlık sweatshirtümü ve yaklaşık 3,5kg ağırlığı olan dandik dome çadırımı terkettim. Ilk ayın sonunda ise Niksic’te satın aldığım ince ve kaliteli trekking pantolonu sayesinde kotumdan da kurtuldum. Sıra montumdan kurtulmaya geldi ki yakındır 🙂

Adım Adım Balkan Turumun İlk Adımları
Adım Adım Balkan Turumun İlk Adımları

İlk günden itibaren bu kadar ağırlıkla onca yolu nasıl yürüyeceğimi kara kara düşünüyordum. Sandrine önceden kondüsyonlu olduğu için bana göre oldukça hızlı yürümekteydi. İlk hafta Sandrine ile aramızda ufak tefek atışmalar bile oldu. Sürekli olarak yavaşlaması için seslenmek zorunda kalıyordum. Günde 10km’nin fikri bile beni yormaya yetiyordu. Birinci ayın sonunda Sandrine mola vermemiz için beni uyarır oldu. Daha da güzeli birlikte uyumlu bir tempo yakaladık. Hiç zorlanmadan günde 20km yürüyerek seyahat ettiğimiz oldu.
Her gün düzenli olarak yürümenin bu derece etkili olacağını hiç düşünmemiştim.
Yol boyunca hedef şehirler hep uzak göründü gözüme. Hedeflerimize her vardığımızda ise nasıl da çabuk geldiğimize şaşırdık. Zaman ve hız algım bu yeni yaşam tarzına göre tekrar şekillendi. Uzak ve yakın gibi kavramları tekrar gözden geçirmeye başladım.

Makedonya
Makedonya

İlk haftalar çadır kuracak yer ararken, nedendir bilinmez, hep gözden uzak olmaya özen gösterdik. Yerimizi belli etmeden çadırımızı kurup geceyi geçirdik. Bu tür davranış bana pek doğru gelmedi. Birkaç hafta hem bölgeye hem de insanlara alışınca gördük ki gizli saklı çekinerek çadır kurmaya hiç gerek yokmuş.
Alışmış kudurmuştan beterdir derler ya, yeri geldi turistik kasabada evlerin, pansiyonların arasına kurduk çadırımızı.
Köy, kasaba yollarını tercih ediyoruz ya, Ingilizce bilen bulabilene aşkolsun. Hal böyle olunca da ister istemez yerel dili öğrenmek durumunda kalıyor insan. Bunun için de Balkanlar biçilmiş kaftan. Herkes sizinle sanki dilini biliyormuşcasına konuşmaktan çekinmiyor. Birkaç hafta içinde kendimi milletle Sırpça sohbet eder halde görmek oldukça şaşırtıcı.
Günün büyük çoğunluğunu yürümeye, bir kısmını ise mola, yemek ve uyku gibi ihtiyaçlara ayırıyoruz. Yol boyunca her ne kadar açık havada seyahat halinde olsak da, 24 saat sürekli biriyle birlikte hareket halinde olmanın garipliklerini ve zorluklarını da deneyimledik. Sandrine ile aramızdaki iletişim orta seviye Ingilizce, düşük seviye Sırpça ve kısmi Fransızca kelimelerden ibaret. Yolculuğumuz boyunca sessiz kaldığımız toplam süre yok denecek kadar azdır.

Karadağ Patika Tabelaları

Sürekli birbirimizi anlamaya çalıştık, ülkelerimizi, kültürlerimizi, hedeflerimizi, hayallerimizi, yaşamlarımızı keşfettik. Zaten bunun için çıkmıştık yola, en yakınımızdan başladık keşfetmeye.
24 saat toz pembe değil tabii ki aramızdaki ilişki. Gün geliyor sabah beni erken uyandırdığı için terslik yapıyorum. Gün geliyor benim istediğim yere çadır kurmadık diye içten içten kızıyorum. Gün geliyor köpekleri sevip peşimize taktığım için bir temiz firçalıyor beni. Gün geliyor öğlene kadar uyuduğum için kızıyor bana.
Tüm bu ikili zorlukların temel nedeni genel ruh halimiz. Terslenmeler çoğunlukla uzun yürüyüşlerin (20km’nin üstünde) sonunda, birkaç gün yeterli gıda almadığımız zamanlarda, uzun süreli kapalı ve yağışlı hava sırasında ortaya çıkmakta.

Piva Kanyonu, Karadağ
Piva Kanyonu, Karadağ

Aramızdaki dil bariyeri bu tür durumlarda çok faydalı oluyor. Sinirlendiğimiz zaman birbirimize bağırıp çağırmak, ortalığı ateşe vermek yerine bir süre sessiz kalıp ilk uygun zamanda karşılıklı konuşmak zorunda kalıyoruz. Harika bir zorunluluk. Herşey çok daha hızlı çözüm buluyor. Kafamıza takılan problemin aslında sorun bile olmadığını görüyorum çoğu zaman.
Yerel halk ile herzaman sıcak bir iletişim kuruluyor yürüdükçe. Uzaklardan görüyorlar bizi. Sırtında koca çanta ile yürüyen iki yabancı. Hem de kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerde. Şaşırıyor ve merak ediyorlar. Kimiz, neyiz, neden yürüyoruz, nereye gidiyoruz konuları hep popüler sohbet konusu oluyor. Çoğunlukla bir fincan kahve ve rakı eşlik ediyor sohbetlerimize. Böylece amacımıza ulaşıyoruz, gerçek hayatları keşfediyoruz. Gerçek hikayeleri dinliyoruz. Farklı kültürlerin gerçekliklerine tanık oluyoruz.

Trush, Arnavutluk
Trush, Arnavutluk

Yavaş yavaş yürüyoruz ya doğanın her detayını gözlemliyoruz. Fotoğrafçı olarak beni en çok bu durum mutlu ediyor. Yol boyunca muhteşem kareler takılıyor objektifime.
Fiziksel zorluğu elbet var yürüyerek seyahatin. Uzun süreli yürüyüş sırasında ayak bileklerim isyan ediyor. 15km’yi aştığımızı omuzuma saplanan ağrıdan anlıyorum.

Herşeye rağmen hiç beklemediğim kadar çabuk alıştım bu seyahat tarzına. En doğal, en sakin, en ekonomik ve en ekolojik seyahat türü yürümek.
Yola devam edeceğiz. Yol boyu edindiğim deneyimleri bir rehber kitapta toplamayı düşünüyorum.

Sizin favori seyahat tarzınız nedir? Otostop, otobüs, feribot veya uçağı mı tercih edersiniz?

Yürümeye, keşfetmeye, anlamaya devam…

CEVAP VER

Yorumunuz
Adınız

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.